Marina Abramović, 1946 yılında Sırbistan’ın Belgrad şehrinde doğan dünyaca ünlü performans sanatçısıdır. Abramović, fiziksel ve zihinsel dayanıklılığı test ederek, sanatın sınırlarını zorlayan ve izleyici ile etkileşime dayalı performansları ile tanınır.
Marina, dindar ve baskıcı bir ailede, askeri sistemle büyüdüğünü söyler. Babası evi terk ettikten sonra da travmalarından kurtulabilmek için performans sanatına yöneldiğini dile getirir. Marina, performanslarıyla vücudunun ve zihninin sınırlarını zorlayarak, psikolojisinin nereye kadar dayanabileceğini deneyimlemektedir.
1965-1970 yılları arasında Belgrad’da Güzel Sanat Akademisi’nde eğitimini tamamlayan sanatçı,1990-1995 yılları arasında da Paris ve Berlin Üniversite’lerinin sanat bölülerinde dersler vermeye başlar. 2007’de ‘Marina Abramović Institute’unu’ (MAI) kurar. Enstitüde öğretmenlik yapan sanatçının öğrencilerinden biri de Türk performans sanatçısı Nezahat Ekici’dir.
Kendisini performans sanatının büyükannesi olarak nitelendiren Abramović ‘‘Tiyatro sanatçısı ile performans sanatçısı arasındaki en büyük fark, performans sanatçısının yaşanmış gibi yapmaya çalışmaması gerçekten yaşaması ve deneyimlemesidir” şeklindeki ifadeleriyle performans sanatına bakış açısını dile getirmeye çalışmıştır.
Tehlikeli performans “Rhytm 0”
Abramović, bazı performanslarında ölüm tehlikesi atlatırken yaşadıklarını şu sözleriyle tanımlar: “Tehlikenin tanımını zorlayan ve kurcalayan sanat benim ilgimi çekiyor. Ve dahası, izleyenin gözlemi burada ve şimdi olmalı. Dikkatini tehlikede toplamak, şimdiki zamanın, şu anın merkezine kurulmaktır” der. Bu konuda birçok performans sergilemiştir. 1976 yılında Napoli’de Studio Morra’da gerçekleştirdiği “Rhythm 0” gösterisini bu tarz tehlikelere örnek olarak verebiliriz.
Gösteri konseptinde Abramović, masanın üzerine yerleştirilmiş olan bir tüfek, bir bıçak, bir kursun, şarjör, fırça, kırbaç, kalem, parfüm, kıyafet, kemik gibi çeşitli nesnelerle sahneye çıkar. Ziyaretçilere bu objeleri kullanarak sanatçıya istedikleri gibi yaklaşmaları söylenir. Ziyaretçilerden bazıları ona sarılır, bazıları dans edip saçını, yüzünü okşayarak sevgi gösterisinde bulunurlar. Yalnız içlerinden bir tanesi sıra kendisine geldiğinde bir anda Abramović’in suratına tokat atar. Yaşadığı şiddet karşısında şaşkına uğrayan sanatçı, ziyaretçiye hiçbir şekilde karşılık vermez. Bu tepkisizlikten cesaretle bazıları da Abramović in vücudunun çeşitli yerlerine zarar vermeye başlar. Kimisi vücuduna kesikler atar, kimisi onu çırıl çıplak soyarak taciz eder. Hatta bir tanesi Marina’ya herkesin gözü önünde tecavüz etmeye kalkışır. Yaşananlardan sonra sanatçı dağılmış vaziyette gözyaşları içerisinde kalır.
Bu olay, seyircilerin performansa katılımının ne kadar etkileyici ve tehlikeli olabileceğini göstermiştir. Performansın sonunda, Abramović‘in arkasında duran bir notta şunlar yazıyordu: “Ben bu işin sorumluluğunu tamamen seyircilere bırakıyorum ve izin veriyorum ki bu performansı benimle istedikleri gibi yapmalarına olanak tanıyorum. Eğer öldürülmem gerekiyorsa, öldürülsünler. Ben, bu performansın sonunda sorumlu değilim.” Bu not, seyircilere sadece sanat eseri olmadığını, aynı zamanda gerçek bir deneyim olduğunu hatırlatmaktaydı. Dolayısıyla fırsat yakaladığında insanların içerisindeki mazoşistliğin, sadistliğin nasıl ortaya çıktığını bu gösteride deneyimlediğimizi söyleyebiliriz.
“Abramović : Performans İzleyicilerin Sanatçıyla Olan İlişkilerini İçsel Duygularını veDeneyimlerini Derinlemesine Keşfetmelerine Olanak Tanır”
Marina Abramović‘in 2010 yılında Newyork’da Museum of Modern Art’da “The Artist is Present” adlı performansı sergiler. Abramović, gösteride sahneye bir masa ve iki sandalye koyar. Ziyaretçiler arasından gelip karşına oturan kişiyle sadece göz teması kurar. Bu performansın amacı, insan varoluşunu, birlikte var olmayı ve insanların birbirleriyle nasıl etkileşim kurduklarını derinlemesine düşündürmektir.
Performans, izleyicilerin sanatçıyla olan ilişkilerini, içsel duygularını ve deneyimlerini derinlemesine keşfetmelerine olanak tanırken, aynı zamanda toplum içindeki insan bağlarını ve iletişimini de sorgulamalarına teşvik etmiştir.
Sahnede Abramović’ in karşına oturanlardan biri de eski partneri olan ve birlikte birçok performans gösterisi gerçekleştirdiği Uwe Laysiepen (Ulay) idi. Bir anda Ulay’ı karşında gören Marina, sahnede duygusal anlar yaşar. Performans gereği hiç konuşmadan sadece göz teması kuran ikili öylece karşılıklı otururlar. Bir süre sonra da Ulay sahneyi terk eder. Sanatçının eski partneri, bu olaydan bir süre sonra da vefat eder.
“Sarsıntı yaratmakla hiç ilgilenmedim”
Abramović: “Sarsıntı yaratmakla ilgilenmedim hiç̧. Benim asıl ilgilendiğim şey, insan bedeninin ve aklının fiziksel ve zihinsel sınırlarını deneyimlemekti. Bu deneyimi halkla birlikte yaşamak istedim. Bunu tek başıma asla yapamazdım. Halkın bana bakmasına ihtiyacım var, çünkü halk bir enerji diyaloğu yaratır. Ölüm ve acı korkusunu yenmek ve bedenimizin bize yaşattığı kısıtlamalardan kurtulabilmek için fiziksel zorlanma gerekliydi” der. Fiziksel acının sınırlarını sonuna kadar zorlar. “İşte o sınırı geçtiğinde artık acıyı hissetmezsin ve kendini huzurlu, dingin ve özgür hissedersin” diye amacını belirtir.
Acılarıyla herkesin önünde yüzleşen Performans sanatçısı “mutluluk, aşk ve sevgi gibi duyguların insana değişik kapılar açmadığını ve sadece bulunan modu yükselttiğini” söyler.
Bu gerçekle yüzleşmek için kendimize zarar vermek hepimizin yapabileceği bir şey değil. Bunca acı deneyimler içerin gösterilerden güçlü şekilde çıkabilen Abramoviç’i tebrik etmek gerekir.
Handan İDELİ