Tarihten bugüne kadın olmak daima belirli toplumsal roller ve normlarla ilişkilendirilmiştir. Kadınlar her kültürde ve toplumda farklı şekillerde tanımlanırken, yaşadıkları sorunların aynı olması tüm kadınları ortak bir acıda buluşturuyor. Hemen hemen her toplumda benzer sorumlulukların kadına yüklenmesi genel olarak kadınlardan beklentilerin aynı olduğunu gösteriyor.
Ataerkil toplumlarda erkeklere kahraman, savaşçı, koruyan kollayan gibi özellikler yüklenirken kadınlara da doğuran, (özellikle erkek çocuk) her koşulda erkeğe destek olan, ona hizmet eden, onu toparlayan, daha genel tabirle evi çekip çeviren gibi özellikler atfedilir. Oysa hepimiz dünyaya aynı şekildegeliyoruz. Belli bir aşamadan sonra yetiştiğimiz çevre bizi şekillendirmeye başlıyor. O halde tüm bu sorunların asıl nedeni kadın ve erkek arasındaki eşitsizliklerdir diyebiliriz. Oysa ki toplumun yarattığı eşitsizlikler dışında kadınve erkek arasında tek fark cinsiyetidir.
Kadınların asırladır yaşadığı sorunlar sürekli tartışılan bir konu olmuştur. Ekonomik güç, fiziksel farklılıklar gibi etkenlerle baskılanan kadının bunları tekbaşına halledemeyeceği düşüncesi bu sorunlardan belli başlı olanlarıdır.
Kadınların belirli davranış kalıplarına zorlandıklarını ve “namus” gibi kavramlarla sürekli hayattan izole edilmeye çalışıldıklarını görüyoruz. Mesela daha geleneksel olarak “kadınsı” kabul edilen kıyafetlere yönlendirilirler ve bunlara uymaya zorlanırlar. Açık–seçik, dekolteli kıyafetler yargılanmanız için yeterli bir sebeptir. Ne yazık ki bu nedenlerle kadın her türlü şiddete ve tacize maruz kalırken erkeğe hak görülenler kadına yakıştırılmaz. Doğurgansan, ev işinden ve mutfaktan iyi anlıyorsan değer görürsün.
Kadının cinsel obje olarak görülmesi modern çağda bile büyük bir sorun. “Erkektir canı çekmiş, o saatte orada ne işi var, öyle giyinmeseydi başına bunlar gelmezdi, yanında erkek olmadan nereye gidiyor” gibi taciz ve tecavüzü haklı kılmaya çalışan kalıplar maalesef ki toplumda kadınlar için ciddi sıkıntılar yaratıyor.
Tecavüz, taciz, psikolojik şiddet, adına ne derseniz deyin kadının rızası olmadan herhangi bir saldırıya maruz kalması demek, bir kadının hayattan koparılması demektir. Bu gibi durumlar kadının yanı sıra ailesinde de derin duygusal travmalar yaratırken, toplumsal bir çöküşü de beraberinde getirir.
Bazen, dünyayı kadınlar yönetseydi dünya nasil bir yer olurdu diye düşünürüm.Böyle bir şey mümkün olur muydu gibi sorular kafamın içinde dolanıp durur.Eminim bir çoğumuz bunu düşünürüz. Buna net bir cevap vermek zor. İnsandoğası gereği erdem ve ahlak adı altında ehlileştirilmeye ve ortak bir yaşamaayak uydurmaya çalışır. Oysa ki vahşi bir doğamız olduğu bir gerçek. Fakat birşekilde yontularak bir arada yaşayan canlılara dönüşüyoruz. Kadınlar dünyayı daha güzel bir yere dönüştürebilirdi. Adil koşullarda cinsiyet ayrımı olmaksızın her bireyin yetkinliklerine göre değerlendirildiği bir dünyada belki bu daha mümkündür.
Kadındır böyle olması gerekiyor gibi cinsiyetçi bir yaklaşımla değil renklerimizle, sözlerimizle, beğenilerimizle karakterimizle, başarılarımızla bizi biz yapan kadın olmaktan çok değerlerimizle bilindiğimiz bir dünyada yaşamanın mümkün olduğunu inanıyor ve daha adil bir dünya için daha fazla mücadele etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Handan İDELİ